Hayata gözlerini 1926’te Denizli’nin Acıpayam Kasabası’nın Yumrutaş köyünde yoksul bir ailede açan Hüseyin Yılmaz’ı çetin bir hayat mücadelesi
beklemektedir. Dört yaşındayken annesini kaybeder.
1933-1935 yılları arasında köyün üç sınıflı ilkokulunda okuyan Hüseyin, 4.
Ve 5. Sınıfları okumak için de Acıpayam Kasabası’na giderek babasının tanıdığı bir fırıncıdan velisi olmasını ister. Bunu duyan babası, yoksulluktan ve Hüseyin’in cılız bir çocuk olduğundan dolayı hastalanacağından korkar ve tekrar köye götürür.
Daha 10 yaşında köylerini ziyaret eden ilk kamyonun motorunu inceleyen Hüseyin, uçakların da pervaneleri olduğunu görür ve rüzgâr gücünün bir araçta da kullanılabileceğini düşünür. Köyde okulsuz geçen yılda 4 tekerlekli bir araç tasarlar. Bunu daha sonra Amerikan gazetelerine “ (School for Advanced Studies) diye aktaracaktır.
Bir sene sonra babasını da kaybeden Hüseyin, 1938 yılına kadar ablası ve eniştesiyle köyde kalır ve her sene okumanın yollarını aramak için evden 2-3 kere kaçar. Okula gitme tutkusu çok güçlüdür, ancak buna imkânları olmayan ablası ve eniştesi şiddetle karşı çıkar, hatta tehdit ve dayağa kadar gider bu durum.
Büyük bir tartışmanın sonunda ablasının evini terk eden Hüseyin, amcasının yanında kalmaya ve çobanlık yapmaya başlar. Ancak asıl amacının okumak olduğunu hiçbir zaman unutmaz.
Köydeki öğretmenlerinden yardım ister. Kendisindeki yeteneği ve okuma arzusunu gören bir öğretmeni, Hüseyin’i Denizli’ye götürmeye razı olur. 25 Ağustos Perşembe günü son kez köyden ayrıldığında, sadece Ümmühan halasıyla vedalaşır. Ümmühan hala beline bir kuşak bağlar, içine ekmek ve azığını koyar, eline de küçük bir oğlak tutuşturur.
Hüseyin o gün kasabanın pazarında bu oğlağı satacak, orada öğretmeniyle birlikte Acıpayam’dan Denizli’ye giden bir kamyona binecek ve bu kamyonun sahibi onun hayatını değiştirecektir.
Bu kişi, Denizli’nin varlıklı bir iş adamı olan, fabrikaları için Acıpayam’dan un alımına giden Ali Rıza Kaşıkçı’dır. Kaşıkçı, öğretmenine Denizli’ye gitmelerinin nedenini sorunca, “Hüseyin’in çok zeki bir çocuk olduğunu biliyorum, okumayı çok istediğini görünce de dayanamadım, okutması için bir hayırseverin yanına vereceğim.” der.
Çocukları olmayan Ali Rıza Kaşıkçı, Hüseyin’i evlat edinmek ister. “Sen benim oğlum ol, ben sana fabrikada kâtiplik de veririm” der. Hüseyin, “kâtip olmam, ben okumak istiyorum. Okutacaksan senin oğlun olurum, okuyamazsam o zaman gelir senin fabrikanda kâtip olurum” diye cevap verir.
Kardeşinin kızını evlat edinmiş olan Ali Rıza Bey’in eşi, Hüseyin’i de evlat edinmesine karşı çıkar. Bunun karşısında Ali Rıza Bey’in annesi devreye girecek, diğer erkek çocuğu Yaşar’la birlikte bu çocuğa kendisinin bakıp okutacağını söyleyecek, Hüseyin’in de eğitim hayatı böylece başlayacaktır.
Ailenin diğer çocuğu Yaşar Bey, Hüseyin Yılmaz’ın Ulusal Parasız Yatılı sınavını kazanarak girdiği İzmir Buca Orta Okulunda okurken bile yaz tatillerinde eve kalın kalın üniversite kitaplarla eve geldiğini, ceplerinde sürekli vidalar, kablolar, bobinler taşıdığını, bahçedeki ahırda sürekli çalışmalar yaptığını anlatıyor. Hüseyin Yılmaz liseyi bitirdiğinde ailenin fabrikaları yanar, yanan fabrikanın yeni elektrik tesisatını o yapar.
Nihayet üniversite zamanı gelir çatar. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Elektrik Bölümü’nü kazanan Hüseyin Yılmaz, fakülteyi de birincilikle bitirir
İTÜ’deki çalışmaları sırasında, Maxwell Teorisinde şaşırtıcı bir ikilik (duality) olduğunu gösterir ve bitirme tezi olarak yaptığı bu çalışma Fransız hocası Marcel Fauche tarafından Sorbonne
Üniversitesi’ne gönderilir.
Bunun yanında, 1950’lerde Türkiye Fulbright Komisyonu başkanı William M. Lauman da Yılmaz’ı dünyanın en prestijli üniversitelerinden, Massachusetts Institute of Technology’ye (M.I.T.) yönlendirir. 1951’de iki üniversiteden de burs ve kabul alan Yılmaz, M.I.T.’yi tercih ederek doktora çalışmasına ve Prof. Phillip Morse’un araştırma asistanı olarak akademik hayatına başlar. [1]
Phillip Morse, ABD’de II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen Yöneylem Araştırması’nın (Operations research) babası olarak kabul edilmektedir ve bu katkılarından dolayı 1946’da ABD Başkanı Harry S. Truman tarafından da Liyakat Madalyası’yla ödüllendirilmiştir.
İngilizceyi pek bilmeden 1952’de ABD’de başladığı doktorasını iki sene içerisinde tamamlar. Dr. Yılmaz'ın araştırma konuları fazlasıyla geniştir. Özellikle kütleçekim teorisi üzerine çalışan Yılmaz, sonradan renk algısı ve konuşma-algılama konularına da ilgi duymaya başlar ve renk algısına yönelik yeni bir teori geliştirir.
Ancak en çok ses getiren ve tanınan çalışması, 1958 yılında kütleçekim üzerine yayınladığı teorisidir. Bu teoride, Einstein'ın Genel Görelilik Teorisi'nin geliştirilmesi üzerine yoğunlaşmıştır.
1954-1956 yılları arasında New Jersey’de bulunan Stevens Teknoloji Enstitüsü'nde (Stevens Institute of Technology) Yardımcı Doçent olarak görev yapan Dr. Yılmaz, 1956'da Kanada Ulusal Araştırma Konseyi'ne kabul alır.
[1] Nazım Kalkancı, Hüseyin Yılmaz’la Röportaj, Geçmişten Günümüze Denizli; Ömer Gökmen, Yaşar Kaşıkçı “kardeşi” Hüseyin Yılmaz’ı anlatıyor, , Geçmişten Günümüze Denizli, Ekim-Kasım-Aralık, 2005.